Bugün 3 Mayıs 2011. Bugün Fenerbahçe’nin kuruluşunun 104. yıldönümü. 1907 yılının bir Mayıs günü, Moda’da iki katlı bahçeli evde bir araya gelen üç arkadaş, o gün kurdukları bu kulübün bir gün böylesine bir dev olacağını hayal etmişler miydi acaba? O gün onlara ilham veren Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren fenerin, o günden sonra Adalar’a ve Marmara’ya saçtığı ışıklardan çok, Türk sporuna önderlik edecek bir kulübün sembolü olacağını düşünmüşler miydi? Ve o günlerde İstanbul’un Anadolu yakasının bağrından çıkan bu takımın sadece Anadolu yakasının değil, tüm Türkiye’nin sevgisiyle büyüyeceğini akıllarından geçirmişler miydi?
Aslında 1899 yılında ‘Black Stockings’ (Siyah Çoraplılar) ile başlayan bir hikayeydi Fenerbahçe’nin hikayesi… O günün şartlarında, baskıcı rejimin zorlamalarıyla dağılmak zorunda kalmış, aradan geçen uzun yıllar sonrasında, 1907 yılının bir Mayıs günü bir daha hiç kapanmamacasına Fenerbahçe olarak kurulmuştu. Kurulduğunda ilk renklerini Fenerbahçe çayırında açan papatyaların sarı ve beyazından almıştı. Daha sonra o dönemlerdeki yokluk ve bir takım sıkıntılar nedeniyle, alınan malzemelerin renginin Sarı – Lacivert olmasından dolayı 1909 yılında kulübün renkleri Sarı – Lacivert olarak değiştirilmişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın bitip, ülke toprakları işgal altında kaldığında, ülkede birçok vatanperver genç mücadele içerisine girişmiş ve Fenerbahçe de bu mücadelede bir sembol haline gelmişti. Belki de Fenerbahçe’nin bu kadar sevilmesi, böylesine gönüllerde yer edinmesi, Kurtuluş Mücadelesi’nde bir sembol haline gelmesi o dönemlerdeki başarıları olmuştu. Bu dönemde Fenerbahçe; önce futbol sahasında işgal gücü takımlarını bir bir yenip halka moral vermişti. Sonrasında ise sahadaki mücadele cepheye de sıçramış, Fenerbahçeliler yurdun çeşitli bölgelerinde milli mücadeleye katılıp vatanlarını kurtarabilmek için düşmanla çarpışmış ve düşman tarafından alıkonulan mühimmat ve cephaneler kayıklarla kaçırılıp, toplanan silah ve cephane, Anadolu’ya motorlarla sevk edilmişti. Hem sahada, hem saha dışında Fenerbahçe’nin yaptıkları Milli Mücadele açısından da büyük önem arzetmiş ve taktir ile karşılanmıştı. Son olarak yapılan maçta da, İşgal Orduları Komutanı General Harrington, sahada ve saha dışında sürekli karşısına çıkan Fenerbahçe ile son kez karşılaşıp, yenilgiye uğratıp gitmek istemiş ama Fenerbahçe bu zevki ona tattırmamıştı. (Detaylar: http://www.fenerbahce.org/kurumsal/detay.asp?ContentID=3561)
1907’nin bir Mayıs gününde kurulan Fenerbahçe, bu başarıları nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk tarafından da 3 Mayıs tarihinde ziyaret edilmiş ve Ulu Önder’in övgü dolu sözleriyle bu özel gün kayıt altına alınmıştı. Fenerbahçe de yıllar sonrasında bu özel günü, kulübün kuruluş günü olarak ilan etmişti.
Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta takdir edilmiş çalışmalarını işitmiş ve bu gayreti gösterenleri tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin yerine getirilmesi bugün mümkün olabilmiştir. Takdir ve tebriklerimi buraya kaydetmekle övünüyorum.
Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mayıs 1918
Yıllar içerisinde birçok alanda kazanılan birçok başarılar, sevinçler, heyecanlar Fenerbahçe’yi günden güne daha da büyük kitlelere ulaştırdı. Hatta öyle ki Fenerbahçe Marşı’nda “Kalpleri fetheden renkler Yaşa Fenerbahçe, Türk’ün kalbi senle atar Yaşa Fenerbahçe, Mazinde bir tarih yatar Yaşa Fenerbahçe, Ne mutlu seni sevene Yaşa Fenerbahçe!” sözleri, Fenerbahçe’ye duyulan sevginin en iyi şekilde özeti olmuştur.
Bir spor kulübü olan Fenerbahçe, ülkemizde popüler olan futbol branşıyla daha çok ön planda olsa da, 100 yılı aşkın tarihinde Basketbol, Voleybol, Yüzme, Yelken, Atletizm, Masa Tenisi, Kürek ve Boks gibi birçok spor dalında da önemli başarılar kazanmış ve birçok sporcu yetiştirmiştir.
Bugün baktığımızda, 104 yıl önce Kadıköy’de birkaç arkadaşın kafa kafaya verip kurduğu bu kulüp, şimdi Türkiye’nin gurur duyduğu, birçok önemli başarıya imza atmış, birçok büyük sporcu yetiştirmiş, kurumsal yapısıyla dünyanın önde gelen kulüplerinden biri haline gelmiş, her sporcunun içerisinde olmayı istediği, ‘kiminin rüyası, kiminin kabusu’ olan bir marka haline geldi. Şarkıda söylendiği gibi “Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek, dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek!”.
Elbette kolay kolay olmadı bunlar… Kurulduğu günden bugüne kadar herkes farklı bir şey buldu kendinde ondan… Kimisi için Milli Mücadele’nin sembolü oldu, kimisi için ‘yenilmemenin, dik durmanın ’, kimisi için ‘başarının’, kimisi için ‘aşkın – sevginin’, kimisi için ‘ailenin’… Kimisi Fenerbahçe’yi ‘saçları dalgalanarak topun peşinde koşturan gençte’ sevmiştir, kimisi ‘suyun üzerinde kayarak ilerleyen küreğin ritminde’… Kimisi ‘sessiz ve derinden’ yaşamıştır sevgisini, kimisi haykıra haykıra söylediği ‘Yaşa Fenerbahçe’ melodisinde… Kimisi için Sarı’dır Fenerbahçe, kimisi için Lacivert… Kimisinin kahramanı Zeki Rıza’dır, kimisinin Lefter, kimisinin Rıdvan… Ama hepsi Fenerbahçe’dir… Nihayetinde Fenerbahçe’dir asıl olan…
İyi ki varsın Fenerbahçe… Aşkınla, coşkunla sen çok yaşa…
Yorum Yazın