Arkadaş memleketteki gündeme, olanlara yetişmek mümkün değil! İnsan gündemi takip etmeye çalıştıkça başı dönüyor. Şu Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılır da artık biraz olsun rahatlarız dedik, ama hiç geçmişten ders almadığımız da ortaya çıktı. Türkiye’de gündeme yetişmek mümkün mü?
“Başbakan mı Kılıçdaroğlu , mu istifa etsin”cilerdensiniz?
Malum, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından herkes birşey diyor. Kafalar karışık. Seçimin ardından ortaya çıkan hezimet neticesinde, ana muhalefet partisinde kazanlar kaldırıldı. Doğal olarak, parti içerisinde “artık yeter” diyenler bir değişimin gerekliliğini dile getiriyorlar. Bir taraftan bakıldığında bu durum CHP içerisinde “Ulusalcılar” ile “Yenilikçiler” arasındaki bir mücadele gibi görünüyor. Bana göre bu mücadelenin adı, “YENİDEN ‘HALK PARTİSİ’ OLMA HAREKETİ” olmalı… Dedelerimiz eskiden CHP’den bahsederken “Halk Partisi” diye bahsederlerdi. CHP şu anda Halk’tan o kadar uzaklaşmış durumda ki, artık sadece CeHaPe diye anılıyor. İşte buna “yeter artık” diyen kişiler de CHP’de Kılıçdaroğlu’nu “istifaya” ve “kurultayı toplamaya” ettiler. Talepleri sonuç buldu. 4-5 Eylül gibi CHP’de kurultay yapılacak. Çalışmalara başladılar…
Öte yandan “Seçilmiş Cumhurbaşkanı” 28 Ağustos tarihinde görevine başlayacak. Detayını pek bilmesem de, uzmanların söylediği kadarıyla, Başbakan’ın çoktan istifa edip göreve başlayacağı tarihi beklemesi gerekiyor. Ama kendisi buna hiç yanaşmıyor. Teammüller ve kurallar Sayın Başbakan için iktidarı boyunca hiç geçerli değil. O ne yaparsa o olur... Tabi burada kritik bir takım konular da ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz hafta Abdullah Gül ile ilgili yaşanan gelişmeler ve ortaya çıkan tartışmalar neticesinde, eğer istifa ederse mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün herhangi bir kişiyi Başbakan olarak kabineyi kurmak için görevlendirebileceği konuşuluyordu. Bunun dışında ise en önemli konu, eğer Başbakan istifa ederse 28 Ağustos tarihine kadar Başbakanlık ve Milletvekilliğinden istifa edeceği için dokunulmaz olacak. Tabi bu konu biraz riskli.. Malum kendisiyle ilgili ortada duran bir fezleke var. Konuşulanlara ve yapılan yorumlara göre de fezlekeden pis kokular geliyor. Hal böyle olunca da ne istifa söz konusu oluyor, ne kurallar, ne teammüller…
ABD Almanya’yı, Almanya Türkiye’yi, Bahçevan Uşak’ı, sonra hepsi Bahçevan’ı…
Korkmayın canım… Filmde anlatıldığı gibi müstehcen birşey yok. Benim söylediğim şey “Dinlemeler” ile ilgili… Haftasonu başlarken ortaya çıkan “Almanya Türkiye’yi dinledi” haberleri var ya, ondan bahsediyorum. Benzer bir durum “ABD Almanya’yı dinlemiş” diye çıktığında, Almanya ortalığı yıkmıştı. “Nasıl böyle birşey olur” minvalinde verip veriştirmişti. Peki biz ne yaptık? Hiç… Ülke içinde bazı kişilerin yiyeceği birkaç açıklama yapıldı o kadar… Hani hükümet, hani Dışişleri… Bir hareket yok.. Malum, onlar da şimdi meşgul… Dışişleri Bakanı Başbakanlık yolunda… Yapılacak başka işler var… Hem ne olmuş ki Almanya bizi dinlediyse… Hepimiz alıştık artık bunlara. Ne var ki canım… Hele bir 27 Ağustos’ta AKP Genel Kurulu toplansın, yeni Başbakan namzeti resmi olarak belirlensin, elbet bir açıklama yaparız!
Diğer tarafta ise Almanya o kadar rahat ki; bir de açıklama yapmışlar: “Geçtiğimiz yıllarda dost ülkeler dinlenmiyor derken ‘NATO üyeleri’ diye bir ifade kullanmadık. Türkiye, ABD ve Avrupalı müttefiklerimiz Fransa ve İngiltere ile kıyaslanamaz”. Zaten bu açıklamayla da birşey kastetmemişlerdir canım… Şimdi bizim gündem biraz yoğun ya, o yüzden tam bağlanması gereken yerlere bağlanamamıştır. Hele bir Seçilmiş Cumhurbaşkanı yemin etsin, yeni kabine kurulsun gerisi kolay… Dinlemeyi de zaten “Cemaat” yapmıştır, kesin(!). Dinleyip, Almanya’ya servis etmiştir. Tabi canım… Almanya bunun için kalkıp niye uğraşsın ki; zaten yıllardır yapılan dinlemeler arasında “Yahu dinlediklerinizden birkaç şeyi de bizimle paylaşın” demişlerdir… Yıllardır yapılan “usullü-usulsüz” bir sürü dinleme arasında onlar da girse, parazit olurdu hem…
Yargı yılı açılışında nasıl konuşma istersiniz? Uzun ve bol laf çakmalı mı, yoksa kısa-ironik ve geçirmeli mi?
Yargıtay yeni adli yıl açılmadan önce, gelenekselleşmiş tören için davetlerini yapmaya başladı. Geçen sene Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun yaptığı eleştirel konuşma sırasında -uzunluğundan olsa gerek (!)- yapılan eleştiriler karşısında Sayın Başbakan dayanamayıp isyan etmişti! Şimdi yeni davet için de “Metin Feyzioğlu olacaksa ben yokum” dedi. Yahu siz şimdi neyi dert ediyorsunuz arkadaş. Altı üstü Yargı Yılı Açılış Töreni… Hem bu açılış da sembolik değil mi? Sembolik bir açılış için amma da dert ediyorsunuz. Seçilmiş Cumhurbaşkanımız koskoca Davos’a gitmiyor, size mi gelecek Allah aşkına (!). Oraya “One Minute” demişti, alim Allah size “Two Minutes” falan derse, bittiğinizin resmi olur! Dikkat edin, yapmayın böyle… Eleştirmeyin, laf sokmayın… Ne demek “Yargı’da adaletsizlik algısı varmış, atanmış hakimler adaleti katlediyormuş, istenen içeri alınıp, istenen salıveriliyormuş…” Seçilmiş Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız binlerce kilometre bölünmüş yol yaptı… Siz ne diyorsunuz? Nasıl eleştiriyorsunuz!
Basının Özgürlüğü!
Ne demişti Seçilmiş Cumhurbaşkanımız gelenekselleşmiş balkon konuşması sırasında: “77 milyonun Cumhurbaşkanı olacağım, bugüne kadar kimsenin hayat tarzına müdahale etmedik, yine etmeyeceğiz de… Basına özgürlük yok dediler, yahu bu memleketteki kadar özgür basın hiçbir yerde yok!…” Daha da devam etti gitti… “Yeni Türkiye” vurgusunu ve 77 milyonu kucaklayan düzeni hemen görmeye başladık. Önce muhalif köşe yazarları ve gazeteciler istifa ettirilmeye başlandı. Yazılar sansürlendi, medya patronları üzerinden baskı yapılmaya başlandı. Yaşasın Yeni Türkiye… Bakalım önümüzdeki günlerde daha neler göreceğiz…
Heeee.. Az daha unutuyordum: Hani artık Doğu’da kan akmıyor ya… Hani 30 yıldır 30binden fazla insan ölmüştü ya… Hani “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Devlet, Tek Vatan”dı ya… Seçim sonrasında, Diyarbakır’da PKK’nın ilk eylemini yapan kişinin heykelini diktiler… “Özgür Basın” bundan öylesine bahsetti, haber yaptı ki, sanırım herkese artık “öööögğhh” gelmiştir.
Velhasıl daha anlatılacak çok şey var. Bunları bir grup medyadan okusan dert, okumasan ayrı dert… Artık senin ayrı medyan var, benim ayrı medyam var.. Hangisini istiyorsan onu oku, memleketin halini öyle gör…
Bu arada Musul’da rehin alınan kişilere ne oldu?
Yorum Yazın