“Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır“… Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün yıllar önce söylediği bu söz, çok değerli ve çok anlamlı… Şimdilerde, genelde milliyetçiliği bir etiket olarak kullanan ve milliyetçiliğin sadece bir grubun veya zümrenin tekelinde olduğunu düşünen, iddia edenlerin sıkça kullandığı bir söz oldu. Bu durum bu sözün biraz içini boşaltıyor, basitleştiriyor gibi görünse de çok önemli ve anlamı fazla olan bir söz…
Yazının girişine bakıp, son zamanlardaki konjonktür düşünüldüğünde bu yazıyı Türk-Kürt meselesine değineceğim, yada “Vatan elden gidiyor beyler, napıyorsunuz?” diyeceğim bir yazı olarak düşünmeyin! Bu giriş konuyu başka bir şeye bağlamak içindi.
2015 yılı ülkemiz için enteresan bir yıl oldu. Yaşadığımız seçimler ve seçim süreçleri nedeniyle belki de kayıp bir yıl yaşadık. Özellikle 7 Haziran ve 1 Kasım’da gerçekleştirilen genel seçimler, siyasi partilerin daha farklı konulara odaklandığı, daha çok ekonomi meselelerinin öne çıkarıldığı, bu sebeple de halkın daha çok seçim tartışmalarına müdahil olduğu bir hal aldı. Elbette her seçim döneminde halkın büyük kısmı siyaset üzerine görüşlerini dile getirip, bulduğu her ortamda partileri, liderleri vs konuşur. Ama bu seferki vaatlerde genel konular yerine doğrudan vatandaşın ve geniş kitlelerin hayatını etkileyebilecek ekonomik detaylar yer alması, toplumda daha fazla ilgiyle takip edilir olmasına neden oldu. 7 Haziran seçimlerinde bu konuyu en çok öne çıkaran siyasi parti Cumhuriyet Halk Partisi oldu. CHP’nin yaşadığı “samimiyet” ve “acaba yapabilirler mi?” önyargısı nedeniyle bu vaatler toplumda ilgi bulmasına karşın, sandığa fazlasıyla yansımadı. Buna karşılık CHP’nin vaatlerinin toplumda bir karşılık bulması ve iktidar partisinin oylarındaki düşüş sonrası, 13 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi de benzer vaatleri söylemlerine dahil etti… Ve nitekim bu söylemler konjonktürel değişimler ile birlikte sonuç da almasını sağladı.
Seçimler bitti… Şu anda iktidar partisi AKP’nin gündeme getirdiği anayasa ve başkanlık tartışmalarının dışında, halkın gündeminde seçim öncesinde verilen asgari ücrete zam, emeklilere ilave ücret, iş kuracak gençlere 50.000 TL hibe ve 100.000 TL faizsiz kredi gibi vaatlerin ne şekilde hayata geçeceği bulunuyor. Seçimin ardından özellikle asgari ücret ile ilgili çeşitli söylentiler ve görüşler dile getiriliyor. İşverenler %30 zammın “kendi maliyetlerini artıracağından” yakınırken, iktidara yeniden gelen AKP kadroları da işverene “bu konuyla ilgili muhalefet seçim öncesinde vaat verirken ses çıkarmadınız, şimdi de şikayet etmeyin” diyor.
Bu konuda CHP seçimden önce AKP’nin önerdiği rakamdan daha yüksek asgari ücret vaadinde bulunurken, işveren maliyetinin artmayacağını söylüyordu. Peki CHP iktidar olmasa da, seçim öncesinde vadettiği veya tüm paydaşların fayda sağlayabileceği bir politikayı neden iktidar olan AKP ile paylaşmak istemez? Yada tam karşısında iktidar olan AKP, CHP’nin önerdiği uygulama ile ilgili fikir alıp bunu uygulamaya koymayı düşünmez? Siyaset neden yapılıyor? Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?
Siyasi partiler vatandaşa hizmet etmek, vatana – millete fayda sağlamak, ülke refahını artırmak için iktidara aday olmuyorlar mı? Mevcut durumu geliştirmek, milli politikaları ve uygulamaları daha iyi hale getirmek, milli çıkarlarımızı gözetmek, ülkede mutlu vatandaş, huzurlu ortam yaratmak için yönetime aday olmuyorlar mı? Varılmak istenen hedef tüm partilere göre aynı yerken, varılacak yere farklı yollardan ve farklı yöntemlerle ulaşmaya çalışırken, yollarının kesiştiği yerlerde neden aynı yolu, yöntemi, uygulamayı kullanmak istemezler? Tek dert “oy” mudur? Tek mesele oy ise; mesela bu asgari ücret ile ilgili uygulama için CHP iktidar partisiyle kendi projesini paylaşsa halktan bir karşılığı zaten bulmaz mı? Yada zaten iktidarda olacak AKP bu yaptığı çalışma ile halkın taktirini ve ilgisini devam ettirmez, hatta artırmaz mı?
Daha birçok konu, politika, yaklaşım var. Şu tek konu üzerinden bile bakıp basit değerlendirme yaptığımızda “mevzubahis vatan, millet olduğunda, gerçekten gerisi teferruat mı oluyor?” diye sormadan edemiyor insan… Ben kişisel olarak CHP’yi destekleyen, hatta parti üyesi olan bir kişiyim. Ama burada bahsettiğim konu, siyasi partiler, liderler, kişiler üzerinde, tüm toplumu ilgilendiren bir konu. Gerektiğinde CHP, AKP ile ortak çalışma yürütebilmeli; AKP, CHP ve diğer muhalefet partileriyle birlikte hareket edebilmeli… Belki de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oynamak istediği “ülkenin yegane lideri” rolünü, bu minvalde işleterek, siyasi partileri ve uygulamaları bir araya getiren kişi olarak, bir devlet adamı sorumluluğuyla yürütebilir, yürütmeli…
Ülkemizde kısır siyaset tartışmaları, halkı oyalayan boş mevzular, kutuplaşmalar, bizden olanlar – olmayanlar yaklaşımları, sert ve kırıcı siyasi üslup, git gide artan gerilim ve buna benzer şeyler artık teferruat haline gelmeli. İktidar ve muhalefet neden bir olmuyor, neden olmasın? Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?
Teferruatlar artık can sıkıyor. Mevzubahis vatan ve millet… Şimdi hep beraber üzüm bağında birlikte üzüm yeme zamanı… 13 yıllık iktidarı ve elinde bulundurduğu güçle AKP, diğer partilere bir zeytin dalı uzatarak “teferruatları” mevzubahis olmaktan çıkarabilir; Ahmet Davutoğlu’nun balkon konuşmasında söyledikleri hayata geçirilip, hayatımıza sirayet etmiş gerilim iklimine de son verebilir. Bunu başarmamız zor olmasa gerek… Hep beraber yapabiliriz!
Yorum Yazın