Böylesi maçlar her zaman olmaz. Olursa da öyle birkaç yılda bir yaşanır. Ve böyle maçlar da belki de şampiyonluğun habercisi, o inancın eseri gerçekleşir.

Dün akşam ben dahil tüm Fenerbahçe’liler “Bucaspor maçını her halükarda kazanırız” diye görüyordu.  Bu havaya futbolcular da girmiş olmalı ki, maçı sahada oynamadan kazanacaklarını düşündüler. Sahada geçmiş haftalardaki, rakibini zorlayan, düzenli ve devamlı şekilde rakibinin üzerinde baskı kuran Fenerbahçe değil, ‘adamı kanser eden’, sahada yürüyen bir şey üretmeyen bir Fenerbahçe vardı.

Maçın başlamasıyla bolca gol bekleyen taraftarlar ilk önce pek sabırsız olmak istemediler. Gol Fenerbahçe’den beklenirken bir anda Bucaspor’dan gelince, belki de herkesin düşündüğü şey ‘yok yok, bir şey olmaz, Fenerbahçe gerekeni yapar’ şeklindeydi. Tam da böyle oldu aslında… Yediği golden 2 dakika sonra Emre Belözoğlu’nun muhteşem şutu ile beraberlik yakalandığında ortam tam bir karnaval yerine dönmüştü. Fenerbahçe şimdi sahadaydı… Gelen gol ile takımın ateşlenmesi, artık istenen oyunu oynaması beklenirken değişen bir şey olmadı. Takım organize olamıyor, kanatlar çalışmıyor, Semih defansın arasında kayboluyor, Alex etkili olamıyordu. Tam da bu şekilde oyun devam ederken ikinci golü geldi Bucaspor’un.  Devre arasının ardından ikinci yarı ile daha atak bir Fenerbahçe beklerken, yarının ilk 10 dakikasında yine üzerine ‘ölü toprağı’ serpilmiş Fenerbahçe vardı sahada… Ve yenilen 3. gol…

Dakika daha 55 iken Fenerbahçe 3-1 gerideydi… Fenerbahçelilerin bir kısmı 3-1 geriye düşüldüğünde artık şampiyonluğun ellerinden kayıp gittiğini düşünüyordu. Ama büyük bir kısmı da 10 sene önceki Gaziantepspor maçını hatırlıyordu. O maçta ilk yarıda yenilen 3 golün ardından ilk gol 65’de atılmış ve maç da 4-3 Fenerbahçe’nin üstünlüğü ile bitmişti. Hem daha 65. dakika olmamış, hem de en azından 1 gol atılmıştı. Elbet bu maçta dönebilirdi… Ama takımın bir ateşe, bir hareketlenmeye ihtiyacı vardı. İşte o sırada Aykut Kocaman oyuna müdahalesini yaptı. Ve maçın başından beri etkili olmayan Caner yerine Stoch’u oyuna aldı. Takımın ileri gitme ve hareketlenme çabası içerisinde, Gökhan Gönül’ün ‘ben daha pes etmedim’ dercesine akınlarından birinde yaptığı orta Bucasporlu oyuncunun eline ceza sahası içinde çarpınca hakem penaltı noktasını gösteriyordu. Belki de o dakikalarda psikolojik açıdan Bucaspor’lu oyuncular, maç başındaki Fenerbahçeli oyuncuların yerini almıştı. Artık bu iş bitti diyorlardı belki de… Topu beyaz noktaya koyan kaptan Alex bu işin bitmediğini, o vuruşuyla göstermeye başlıyordu. Bir penaltı golü ve arkasından yine kaptanın muhteşem kafa vuruşu ile 3 dakika içerisinde şimdi maç 3-3’e gelmişti. Takım canlanmış, o kıvılcım yangına dönmüş ve Fenerbahçe taraftarının görmek istediği, geçmiş haftalardaki takım şimdi sahaya dönmüştü. Üstelik daha 65. dakika bile olmamıştı… Gelen golün ardından kimine göre riskli ama ‘Kocaman’ bir müdahale daha geldi kenardan… Aylardır maça çıkmayan, sene başından beri sadece birkaç dakika görev almış, birçok taraftarın takımdan gitmesini istediği Guiza oyuna girdi… Ve güzel bir vuruşla ayağına gelen ilk topu, Bucaspor ağlarına gönderdi. Guiza’nın gözlerinden gelen yaşlar da, bu durumu çok farklı şekilde gösteriyordu. Herkes inanmıştı ve işte Fenerbahçe geri dönmüştü. Elleri arasından kayıp giderken, ‘şampiyonluğu bırakmayacağım’ diyordu Fenerbahçe… Ondan sonra zaten oyunu kontrolüne aldı ve son dakikada atılan 5. golle maçı bitirdi.

Ne dönüştü ama! Bizler geçmişte 3-0 geriden gelinip kazanılan Galatasaray ve Gaziantepspor maçlarını hatırlıyoruz. Bu maçları hatırlamayan genç kardeşlerimiz de bu maçı unutulmayanlar arasına ekleyecektir. Böyle maçlar kazanan için ekstra özgüven ve moral sağlarken, diğer taraftan rakip için de moral bozucu olur. Belki de yüzbinlerce Trabzonsporlu maç 3-1 olduğunda şampiyonluk şarkıları söylemeye başlamıştı. Ama maç 4-3’e döndüğünde hissettikleri zor olsa gerek.

‘İnanmak, başarmanın yarısıdır’ diye bir söz vardır. Fenerbahçe tüm camia olarak şampiyonluğa inanıyor. Taraftarı, yöneticisi, teknik heyeti, futbolcusu… Herkes kenetlenmiş durumda… Zaten bu inançla kazandılar geriden geldikleri birçok maçı… Şimdi önlerinde 4 maç kala, averajla da olsa öndeler ve bu avantajını korumak için ellerinden gelenin en iyisini yapacak, yüreklerini sahaya koyacaklardır. Geçen yıl kaybedilen şampiyonluk çok dramatik ve yaralayıcı olmuştu. Ama geçen sezon bu inanç, bu istek ve bu coşku yoktu… Şimdi durum biraz daha farklı…

Diğer yandan da Trabzonspor ile ilgili de bir şeyler yazmak istiyorum. Şu anda sergiledikleri oyun, yaşanan ve yaşatılan heyecan Trabzonspor’a da teşekkür etmek ve takdir etmek gerek. Şu anda ligin bitmesine 4 hafta var ve aynı puanda olunmasına rağmen averaj ile Fenerbahçe önde görünüyor. Gelecek 4 hafta da her iki takım da kalan maçlarını kazanıp, ligi aynı puanda bitirebilirler. Böyle bir durum olduğunda şampiyon olan alkışlanıp göklere çıkarılırken, ikinci olan yerlere vurulacak. Fenerbahçe veya Trabzonspor hangisi şampiyon olursa olsun, bu mücadeleleri ve yaşatılan heyecan için her ikisi de kutlanmalıdır.

Son söz olarak, Fenerbahçe kolay gördüğü ama zor geçen bir maç sonrasında liderliği geri aldı. Şimdi önünde 4 hafta kaldı. Elinden gelenin en iyisini yapıp, bu maçları da kazanmalı ve şampiyonluğu göğüslemelidir. Ve bundan yıllar sonra, bu şampiyonluğu hatırlayanlar, 3-1 geriden gelip, 5-3 kazanılan bu maçı coşkuyla anmalı, ileride çocuklarına anlatabilmelidir. “Ne geri dönüştü ama!”…

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.