Elhamdülillah Laik devletiz! Bu tanımlamadan iyisi olmaz bizim durumumuzu anlatmaya… Kesinlikle yok. Bıkkınlık vermedi mi sizlere de bu din söylemleri, herşeye dini bir yaklaşım göstermek, cümlelerin içine sureler, ayetler eklemek…
Şu AKP’nin hem önceki hem şimdiki genel başkanı, doğal olarak iktidar sürelerince Başbakanlar, bakanlar, mevcut Cumhurbaşkanı, son 12 yılda devlet kadrolarında yerleşik hale gelen bürokratlar ve bu kesimlerle çeşitli ilişkisi bulunan niceleri… Hepsinin ağzında “muhafazakar görünümlerinin pekiştiricisi dini jargon“… Hamdolsun…
Laiklik ve din-devlet ilişkisi Cumhuriyet’in ilk kurulduğu günlerden beri sürekli mevzu oldu. Cumhuriyet’in ilk gününden bugüne kadar -ve hala- devletin yürütmesinde din vurgusu yapılmadan edilemiyor. Evet halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeyiz. Bununla birlikte, Türk milleti Müslümanlığı kabul ettiği günlerden itibaren tarih boyunca müslümanlığın daha geniş kitlelere ulaşması için çaba harcamız bir millet… Hatta Hz. Muhammed (SAS)’in hadislerinde bahsettiği o ulu milletin de Türkler olduğu yönünde birçok görüş bulunmaktadır. Belki de bu ve bunun gibi birçok nedenden dolayı din, bizim devlet yürütmemizden net şekilde ayrılamıyor. Yada çeşitli grup ve siyasetçilerce bir “pazarlama aracı” olarak kullanılıyor.
Din ve din ile ilgili şeyler insanların hassasiyet gösterdiği konular. Özellikle de biz toplumumuz ve Anadolu halkı için çok daha hassas. Ayrıca din, dünyevi kavramların ötesinde manevi bir anlam taşıyor. Oysa siyaset, devlet organizasyonu, hukuk, yürütme kurumları vs. ise tamamen dünyevi konular ve tamamen maddesel… Şimdi durum böyleyken, din ve devlet işlerinin, siyasetin bir arada olması, birbirine geçmesi teknik olarak da saçma duruyor. Ama kazın ayağı öyle olmuyor işte… Maalesef…
Avrupa bu “din – siyaset – yürütme” ilişkisiyle 300 seneden fazla uğraştı. Vatikan kendi hırsı, siyasal ve ekonomik çıkarları, misyoner çalışmaları nedeniyle yıllarca Hristiyan toplumları dini kullanarak yönlendirdi. Dine göre olsun olmasın kurallar koydu, kanunlar uyguladı. İnsanların bilgiye ulaşmasını, kendisine dayatılan yanlışları sorgulamasını bunun neticesinde klisenin iradesinin zayıflamasını engellemek için hep dini, Allah’, Hz. İsa’yı kullandı. Ülkeler yüzyıl süren savaşlar yaptı. Sonunda insanlar kanla, mücadeleyle, birçok acıyı çekerek klisenin üzerlerindeki baskısını, göz boyamasını, aldatmacasını kırdı. Bu kırılmanın ardından da, düşünsel gelişme ile bilimsel ve teknolojik birçok gelişme yaşanmaya başladı. Bugünkü modern dünyanın, gelişmiş medeniyet yapısının temelleri atıldı. Yeni keşifler, yeni icatlar, yeni teknolojiler…
Avrupa kendince Orta Çağ karanlığı içerisindeyken, bu topraklarda başka bir devir yaşanıyordu. İhtişam, bolluk, zaferler, adil bir yönetim, ülke içerisindeki tüm halkların yaşamlarına özgürce yaklaşım… Ne zaman Avrupa’da işler düzelirken, bu topraklarda işler kötüye gitmeye başladı, işte “dinin toplum üzerindeki etkisi” devletin ve toplumlar üzerine etkisi hissettirilmeye ve kullanılmaya başlandı. Dönemin Sultanı, Halife olarak fermanlar, birlik çağrıları yaptı! Avrupa aydınlanma ve gelişme içerisindeyken, bu topraklarda ise Avrupa’nın üzerinden atmaya çalıştığı ölü toprağı isteyerek yada istemeyerek birilerince bu memleketin üzerine serpiliyordu. İşler Osmanlı açısından kötü giderken, bir de halk Avrupa’da olduğu gibi bir aydınlanma ve gelişme yaşarsa, o zaman ne Sultan iradesini koruyabilecekti, ne de üç beş iktidar sahibi hakimiyetini koruyabilecekti. Çare; dindi…
Din; insanlar için öylesine hassas ve mahremi olan bir konu ki, insanlar din uğrunda birçok şeyi göze alabiliyor, doğrular kadar istemeden yanlışları da yapabiliyor. Tabi bu hassasiyet, maalesef iktidara sahip olmak isteyen kişi, kurum, grup yada belli zümrelerce kullanılmak isteniyor.
İşte Cumhuriyet kurulduğunda, Atatürk ve arkadaşları tüm bu problemleri engellemek ve gelecekte, geçmişte yaşanan sıkıntılar yaşanmaması için saltanatı ve hilafeti kaldırdı. Anayasaya ülkenin düzeninin “hukuka dayalı, laik bir devlet” olduğunu değiştirilemez bir şekilde koydular.
Laiklik, dinsizlik mi? Elbette Hayır!
Laiklik sürekli belli kesimlerce, belli gruplarca sanki dinsizlikmiş gibi yansıtılmaya, gösterilmeye çalışılıyor. Aslında kendileri de çok iyi biliyor, laikliğin ne demek olduğunu… Ama gerçekleri konuşmak işlerine gelmiyor. Laik bir yönetim ile her bireye özgür şekilde kendi inancına göre yaşama hakkı verilmiştir. Bugün din vurgusu yaparak konuşanlar için de, dinsiz olduğunu yada bir inancı olmadığını söyleyenler de laik sistemimiz, düzenimiz sayesinde bu görüşlerini açıklayabilmekteler.
Laik düzenimiz olmasa özgürlükler, bireysel haklar, dini gerektiği gibi yaşama vb. gibi hiçbirşeyimiz olmazdı. Bugün dünyanın başına bela olan IŞİD gibi bir düzen içerisinde yaşamak zorunda olurduk.
İnsanlar neye inanırsa inansın, hangi dine tabi olursa olsun, inandığı ve yaşadığı inanç bütünü kendisini bağlar. Ve Allah-Din-Birey ilişkisi tamamen kişiyi bağlar. Kişinin inançları, yaklaşımı, yaşam tarzı üçüncü bir kişiyi ilgilendirmez. Netice de herkesin yaptığı iyi yada kötü şeylerin karşılığı kendisi için olmayacak mı? Hem Kuran’da da “Senin dinin sana, benim dinim banadır“… demiyor mu?
Bir hukuk devleti olan ama maalesef hukuku gerektiği gibi işletemeyen, ülkenin yönetimine talip olmuş ve görev başında olan yöneticiler, kırıp dökülen sistem içerisinde ortaya çıkan çarpıklıkları ört bas etmek için maalesef dine ve dini jargona sarılıyor! Bize ne ki Cumhurbaşkanının dini yaklaşımı, dini değerleri veya dini bilgisinden! Veya bize ne ki, Başbakan’ın, Bakanların çeşitli bürokratların dini ne kadar bildiğinden, hadislere hakimiyetinden! Ama sürekli konuşmalarında dini vurgular, söylemler, örnekler…
Oysa ki, bu kadar din vurgusu, hadis örneklemesi, sünnet vurgusu, ümmet edebiyatı yapan ve diğer taraftan haklarında büyük yolsuzluk iddiaları olan kişiler; ünvanları Cumhurbaşkanı dahi olsa o vurgusunu yaptıkları vicdanları ve “dini yaklaşımları” gereğince kendilerini hukuk önünde aklanmaktan kaçıyor ve koltuklarında oturuyorlar. Bütün suçlarını, kendi yarattıkları sözde örgütlenmelere atıyorlar. Yada görevini yeterince yapmayıp, gerekli kuralları uygulatmayıp, kendi gibi düşünüp kendi gibi yaşayan ve hatta kendine yandaş olan kişileri kayırıp, ortaya çıkan kazalarda ölen işçiler için “Allah’tan rahmet dileyen bakanlar“, hiçbir şey olmamış gibi istifa etmeden yerlerinde duruyorlar. Yüzbinlerce kişi işsiz, yüzbinlerce kişi parasız, halk garip – gureba haldeyken sözde yüksek temsil için yüz milyonlarca liraya saray yapılıp, halka masallar anlatıyorlar. Ve söyledikleri 4 kelimeden bir tanesi de “Allah, Kitap, Muhammed, Peygamber vb” oluyor.
Bu da yetmiyor tabi ki… Kendi siyasi rakipleri de hep dinsiz, hep inançsız… Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve kadroları dinsiz, imansız… Sürekli böyle bir vurgu var. Çünkü onlar için dindar veya inançlı olmak, ortaya çıkıp “din çığırtkanlığı yaparak” oluyor. Yapılan sosyal yardımlar, fakir-fukaraya yapılan destekler “bir elin verdiğini diğer el görmesin” anlayışı ile değil, “dostlar alışverişte görsün” mantığıyla yapılıyor.
Ey sevgili dostlar, arkadaşlar! Hepimiz için din önemli. Hepimiz inançlı insanlarız. Ama hepimizin inancı, dini yaşayışı, yorumlayışı bizim ile Allah arasında… Bizim inancımız, dinimiz, ibadetimiz, din yorumumuz başkasını ilgilendirmez. Hal böyleyken, iktidar sahiplerinin yaklaşımları da bizi ilgilendirmez. Bizler de en az onlar kadar Müslüman, en az onlar kadar inançlıyız. Bunu gözümüze sokmaya çalışmaları yetti artık!
Kimse üç beş lafın arasında, “Din, İman, Kuran” vs. geçirince iyi Müslüman olmuyor. Hassasiyetlerimizin, inançlarımızın, temiz ve saf duygularımızın kullanılmasına, sömürülmesine, birilerinin çıkarlarına alet edilmesine izin vermeyelim. Bu memlekette bir kişiyi, grubu, zümreyi vs. kötülemek için yıllardır kullanılmış iki araç var: Biri Din, diğeri de Namus… Birini dinsiz yada namussuz gösterirseniz, toplum önünde o kişi, grup, zümre vs.yi çok rahat itibarsızlaştırırsınız. Bu oyunlara gelmeyelim… Ne konuşmalarında çokça din-iman edebiyatı yapanlar çok Müslüman, ne de hayatlarında laik yaklaşımları ön plana çıkartanlar dinsiz! Kimin ne olduğunu en iyi Allah bilir…
Halka iyi görünmek için muhafazakar jargon kullananlar, dini siyasete alet eden siyasiler, din-iman vurgusu yapıp hak-hukuk-adalet bilmeyen iktidar sahipleri, sözde dindarlar, ihale kovalayan görüntüde “dinciler” vs. vs. Artık beni çok sıktı… Ya sizi?
Yorum Yazın